Haber Yorum

Moskova Patrikliği ve Ukrayna Savaşı

Moskova Patrikliği ve Ukrayna Savaşı

Yazar: Doç. Dr. Ş. Muhammed Dualı

24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna sınırlarını geçerek başlattığı savaşın jeo-politik ve ekonomik boyutunun yanı sıra dini/kilise ayağının da olduğunu gözden kaçırmamakta fayda vardır. Doğu Slav toplumları olarak bilinen Rus, Ukrayna ve Belarus’un tarihten gelen birlikteliğini kaybederek kanlı bıçaklı olmalarını sadece günümüz gelişmeleri ile izah etmek yetersiz olacaktır. Dolayısıyla geçmişten bu yana Ukrayna sınırları içerisinde ortaya çıkan çeşitli kilise oluşumları ve bu oluşumların Moskova Patrikliği (Rusya) ve Vatikan (Batı) ile olan ilişkilerini göz önünde bulundurmamız gerekmektedir.

Bugün tüm gözlerin üzerinde olduğu Ukrayna ve onun başkenti Kiev’in Doğu Slav toplumları için önemi ve yerini bilmeden yaşanan savaşı doğru anlamamız mümkün olmayacaktır. Kiev, 10. yüzyılda Doğu Slavların ki bu toplumun ana unsurunu Ruslar oluşturmaktadır başkenti konumunda idi. Kiev, Rusların aziz ilan ettikleri Kınyaz Vladimer’in Hıristiyanlaştırdığı kenttir. Rus Ortodoks rahiplerinin bu şehre verdikleri önemi anlamamız için 12. yüzyıllarda ürettikleri şu hikâyeyi dikkatlerinize sunuyorum;

“Dinyeper nehri Karadeniz’e dökülmektedir; bu deniz Ruslarca iyi bilinir. Onun kıyılarında Petrus’un kardeşi Andreas vaazlar vermiştir… Andreas Sinop civarında vaizlik yapıyordu ve oradan da Dinyeper’in döküldüğü Herson bölgesine geldi ve buradan Roma’ya dönmek istedi. Ancak nehre doğru gitmeye başladı ve sonunda nehir kenarında bir dağ yamacına gelip durdu. Sabah kalktığında yanında bulunan öğrencilerine şöyle dedi; “Şu dağı görüyor musunuz? Burada Tanrının nuru var ve burası çok büyük bir şehir olacak ve Tanrı burada birçok Kilise bina edecek.” Daha sonra dağa yaklaşarak onları selamladı ve Tanrıya dua ederek oraya bir haç dikti. Böylece daha sonra Kiev şehrinin bina edileceği yer burası oldu. Sonra Dinyeper nehrini takiben Rusların bulunduğu bölgeye geldi, onların adet ve geleneklerini görünce şaşırdı… Nihayet Roma’ya döndü ve tüm gördüklerini anlattı” (Polnoye Sobraniye, s. 10-11).

İşte Rus Ortodoks Kilisesi için Kiev böyle bir kutsal kent konumundadır. Hatta günümüz Moskova Patriği Kiril, bir demecinde bu kent için “Kiev, Rus Ortodoksluğunun Güney başkenti, Rus dünyasının Kudüs ve Konstantinopolis’idir” demektedir. Tüm bu bilgiler çerçevesinde günümüz Ukrayna’da yaşanan savaşa bakmamız gerektiği kanaatindeyim. Şimdi gelelim bu iki kardeş toplumu iki düşman komşuya dönüştüren sürecin tarihi arka planına.

10.yüzyılda tesis edilen Kiev Derebeyliği (Kievsky Rus) 1299 Moğol Tarar istilasına kadar varlığını sürdürmüş, bazı istisnalar hariç Kiev metropolitleri Konstantinopolis tarafından tayin edilmeye devam etmiştir. Ancak 1299 yılında Moğol Tarar baskısından kurtulmak için Kiev Metropoliti Maksim, Metropolitlik merkezini, Moskova yakınlarındaki Vladimr şehri dolaylarına, Klyazma nehri kıyısına taşınmıştır. Maksim’in halefi olan Metropolit Petro (Pyotr) ise Metropolitliği Moskova şehrine taşıyacaktır. O güne değin Kiev Metropoliti unvanı kullanılırken, merkezin Moskova’ya taşınması ile birlikte Kiev ve tüm Rusya Metropoliti unvanı tesis edilerek bu unvan ile anılmaya başlanmıştır. 1448 yılına kadar İstanbul Patrikliğine bağlı kalan Kiev ve tüm Rusya Metropolitliği, 1438-1439 yılları arasında gerçekleştirilen Floransa Konsilinde alınan kararlar nedeniyle İstanbul’a olan bağlılığını sonlandırdığını deklere etmiştir. Zira Florensa Konsilinde Ortodoks Hiristiyan dünyası Papa’nın üstünlüğünü kabul etmek zorunda bırakılmıştı. Bunun üzerine Moskova’da gerçekleştirilen piskoposlar toplantısında Riyazan Piskoposu İon, İstanbul’dan onay alınmaksızın Moskova Metropoliti olarak seçilecektir. İon’dan sonraki Metropolitler artık Kiev unvanını kullanmaktan imtina etmişler ve sadece Moskova Metropoliti olarak anılmaya başlamışlardır. 1453 yılında İstanbul’un fethi ile birlikte Moskova kilisesi kendisini Ortodoksluğun yegâne merkezi olarak görmeye ve dahası kendisine “üçüncü Roma” demeye başlamıştır. Nitekim kadim Ortodoks Kilise patrikliklerinin dördü de (İskenderiye, Antakya, Kudüs ve İstanbul) Müslümanların kontörü altına girmişti. Bu gelişme sonrası iki kilise arasındaki ilişkiler 141 yıl süreyle kopuk kalmış ve Moskova kilisesi illegal bir biçimde varlığını sürdürmeye devam ettirmiştir. Fener Patriği II. Jeremias, Rusya ziyaretinden sonra diğer kiliselerin de onayı ile 1590 yılında Moskova Metropolitliğini Patriklik statüsüne yükseltmiştir. Moskova’nın etki alanı dışında kalan Kiev ise yine Fener’in eli ile 1620 yılında Metropolitlik statüsü kazanacaktır. Lakin Moskova’nın 17. yüzyılın sonlarına doğru bölgeyi etkisi altına alması ve Osmanlı ile yürüttüğü diplomatik ilişkiler neticesinde, Fenere bağlı olan Kiev Metropolitliği dönemin Fener Patriği IV. Dionisy’in onayı ile 1686 yılında Moskova’ya devredilmiştir. Feneri Moskova’ya tanıdığı bu imtiyaz 6 Ocak 2019 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen bir tören ile birlikte Moskova’dan alınarak Ukrayna Kilisesinin Bağımsızlığını teyit eden Tomos imzalandı ve Ukrayna Kilisesine teslim edildi.

Kilise cephesinde yaşanan tüm bu gelişmeler, Kiev’in giderek Moskova Patrikliğinin etki alanından uzaklaşmasına yol açacaktır.

Rus-Ukrayna savaşında önemli bir diğer kilise faktörü ise temelleri 16. yüzyılın sonlarına dayanan ve ilerleyen dönemlerde Ukrayna milliyetçiliğinin de temel motivasyon kaynağını oluşturacak olan Grek-Katolik Kilisesi oluşumudur. Şöyle ki 1596 yılında şimdiki Ukrayna’nın Batı bölgelerinde bulunan Ortodoks Kiliseleri Brest Kilise Birliği anlaşması ile Papalığın hukuki üstünlüğünü kabul ederek Ukrayna Grek Katolik Kilise oluşumunu ortaya çıkartmış oldular. İsminden de anlaşılacağı üzere Roma Katolik Kilisesi’nin hukuki üstünlüğünü kabul eden bu kiliseler inanç ve ibadetlerde Ortodoks olarak kalmaya devam edeceklerdi. Ancak Brest Kilise Birliği Anlaşması Rus siyasi ve kilise tarihi açısından Ortodoksluğa yapılan bir ihanet olarak takdim edilmiştir ki bu durum günümüz Ukrayna’sında ortay çıkan toplumsal kamplaşmanın temelini oluşturmaktadır. Yapısı ve ideolojisi itibarıyla Batı yanlısı olan bu Kilise yapılanması, Sovyetleri de meşgul etmiş, uygulanan baskıcı siyaset neticesinde 1945’te 2 bin civarında olan Grek Katolik Kilisesi ruhbanından 706’sı gözaltına alınmış, 997’si ise Ortodoksluğa geçmeyi kabul etmek mecburiyetinde bırakılmıştır. Sonuç olarak Sovyetlerin baskısı neticesinde Şubat 1946’da oluşturulan Grek Katolik Kilise Konseyi bir karar alarak Brest Anlaşmasını ilga etmişlerdir. Ancak Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte bölgede yüzlerce Grek Katolik Kilisesi’nin yeniden faaliyete geçtiği görülmektedir. Günümüz itibarıyla 5 miyom civarında müntesibi olan Grek Katolik Kilise oluşumu 2014 iktidar değişiminden beri Ukrayna siyasetinde etkin rol oynamaktadır. İşte Rusya Federasyonu başkanı Vladimer Putin’in ısrarla Nazilere benzetmeye çalıştığı ve Ukrayna’da Rus karşıtlığı yapmakla suçladığı kitle Grek Katolik Kilisesi müntesiplerinden başkası değildir.

Sonuç olarak, problemin temelinde Rusya’nın Ukrayna’ya bir başka ulus olarak değil kendinden bir parça olarak bakmasından kaynaklanmaktadır. Bunun da temelinde yukarıda bahsedilen Kilise ideolojisinin önemli ölçüde katkısı vardır. Putin istese de istemese de işbirliği içerisinde olduğu ve en önemli destekçilerinden olan Moskova Patrikliğinin Kiev hassasiyetine lakayt kalamazdı.

Paylaş: